Bu Blogda Ara

26 Ağustos 2017 Cumartesi

HİKAYE;
Bir zamanlar güzel mi güzel bir kız yaşarmış usulca köyünde. Camdan dışarıya bakar hayalleriyle doldururmuş güzel kalbini. Mutluluk hep içinde büyüyen bir bebek misali yaşarmış, yaşatırmış onu. Güzel gözleriyle etrafına bakar hayaller kurar sevdiği, istediği, mutlu olduğu hayallerinde yaşarmış. Camın önü adeta evinde onun odası gibiymiş. Gel zaman git zaman bu tatlı kız büyümüş serpilmiş güzelliğine güzellik gelmiş. Ama güzelin kaderi de güzel olsa keşke derler ya bu güzel kızımızın hayalleri de annesinden 'kızım müjde sana görücü geliyor hadi yine iyisin' sesiyle yok olmuş. Kara bulut gibi etrafını çevrelemiş onu almış kuyularda kapatmış. O güzel gözlerden akan yaşlar sel olmuş ama kimse bunu anlamamış. Her sabah o camın kenarına mutlulukla oturan kız artık bir efkarla oturuyormuş. Demeyin öyle belki iyi olacak diye! Onun hayalleri başka, renkleri farklı, düşünceler çok uzaklarda, baktığı, gördüğü ve umutları apayrı. Ah ah umutların yıkılması, hayallerin kırılması tarif edilemez bir his. 
O büyük gün gelir kızımız hazırlanır. En güzel elbisesi giydirilir. Yüzü gözü boyanır da akan yaşlar damla damla sorgulanmaz bile. Belkide onun için kurtuluş olarak görülür de ses edilmez bu duruma. Gelen adayımız yaşı geçkin, ilk evliliğinden çocuğu olmayan, saçı sakalı birbirine karışmış ama düzeltilmeye çalışılmış, ödünç alındığı belli olan azıcık bol kalmış bir takım elbise ve etrafa gururlu gözlerle bakan orta boylarda bir adam. Neden olmasın ki güzel bir genç kıza belki de haddi olmadan gelmişti ama davet üzerineydi bu gurur ona yeterdi. 
Konuşulanlar konuşuldu, verilenler verildi, alacaklar listelendi, yenildi, içildi de bir kimse sen ne dersin demedi. Öylece üzgün bakakaldı duyduklarına. Hiç bir yere kendisini ait hissedemedi o zamandan sonra. Bitmişti her şey artık sözlüydü. Bir ara yerinden kalkmak istedi ama üzüntü onu hep yürüdüğü odada yürütmedi. Sendeledi. Hemen birisi koluna girdi ' O o o seninle çok uğraşacağız biz. Vazgeçsem mi bir körle uğraşmak güç olacak gibi' Kahkahalardan anladığı onun ciddi olmadığıydı. Ama içindeki fırtınanın, kopan tufanın kimse habercisi bile değildi. 
Güzel kızımızdan geriye sadece hiç kaldı. Kız gitti, kadın geldi, kadın gitti anne geldi, o gitti hizmetçi geldi, o gitti yap işin ne geldi de bir güzelsin gelmedi. Hayaller sadece ha yel olarak kaldı da kimse bunu bilmedi...

Hiçlerimize ...

4 Haziran 2017 Pazar

AYRILIK;
Fikrinden geceler yatabilmirem.
Bu fikri başımdan atabilmirem.
Ne de güzel anlatmış aslında. Kurt gibi bir his bu. Beyninizden atmak, onsuz yaşamak, onu düşünmek, düşünmeden edememek. Zor bir karar sonuçlarını bilene. Bu düşünce gece yatırmaz, sabah kaldırmaz, yorgunluk sebebi, iştah açar yada kapar, kıvrandırır, kurtlandırır, ümitsizleştirir ve sizi yok eder. Bu sancılar karar aşamasında olmakla birlikte sonrasında da devam eden olgulardır. Başa çıkmak istersiniz ama zordur bu iş. Sıkıntıların en büyüğüdür zorların en zorudur. Çünkü ölmüyorsun yada ölmüyor yaşayacak ama ayrılacak. Fikir zor kabul zor. Beyninizin bir köşesinde bu fikir durmuyorsa katlanmak güçleşir daha fazla zaman ister. Ondan başka bir uğraşınız yoksa daha da sıkıntılı haller başlar. Ama hani ama ile başlayan her cümlenin önünde kullanılan her söz, laf, kelime, cümle boş kalıyor ya aynen öyle olmalı. Boş bomboş bir odadaymış gibi kalırsın. Beynimiz bundan sonra kendisine yollar arar siz yeter ki ona bu imkanı verin. Ayrılıyor musun bu kesin mi ? Tamam ondan sonraki hayat senin artık. Bu başta yazdıklarımın hepsini yaşayacaksın hatta daha fazlası ve daha fazlası...
En güzeli ne biliyor musunuz ; Bırakmak.
Bırak ya bırak gidecek mi gitsin. Bitecek mi bitsin. Sevmeyecek mi sevmesin. Son değil ki sen yaşıyorsun. Nefes alıyor musun? Bu yazıyı okuyabiliyorsan cevabı EVET. Kalkacaksın o zaman kalkacak ve yolunda yürüyeceksin. Alternatifler var hayatta yanlış olmadığı sürece. Kendini tanıyorsun böyle zamanlarda yoksa bir rüzgarda savruluyorsun. Hayat böyle değil öğreniyorsun, öğreneceksin.
Ayrılık; son değil !
Başlangıç olacak senin için...
YÜRÜ.

23 Mayıs 2017 Salı







HİKAYE;
Zamanın birinde küçük küçücük bir su damlası varmış. Hep dünyayı merak edermiş. Dünyanın nasıl bir yer olduğunu buharlaşıp tekrar gökyüzüne gelen arkadaşlarından duyarmış. Bu dünyaya olan merakını daha da fazlalaştırırmış. Masal bu ya bir gün ona sıra gelmiş. Büyük bir mutlulukla arkadaşlarına katılmış. Ama bu öyle bir yağmur değilmiş tecrübesi olmadığı için rüzgarla savrulmuş arkadaşlarından ayrılmış. Sonra bari dünyaya bakayım ne olacak nasıl bir yerdi burası bir göreyim demiş. Tam bütün gürültüsüyle dünyayı gözetlerken bir gökdelenin tepesine düşüvermiş. Burası neresi acaba diye düşünürken bir borunun içinde buluvermiş kendisini. Sonrası malum bir mazgaldan içeriye girmiş. Ama arkadaşlarım bana böyle anlatmadı diye düşünmüş. Yavaş yavaş diğer su damlalarıyla birleşip o koskoca denizde bulmuş kendisini. Ne olduğunu bile anlamadan dünya serüveni bir anda bitivermiş.

Sanki bizde bu hayatta bir su damlasıyız ne dersiniz?
Hiç bir şey anlamadan bu dünyadan göçüp gideceğiz sanki!
Say ki bir su damlasısın sen ne isterdin bu dünyadan?

Ben söyleyeyim ne istediğimi ; biraz sabır, sükunet, mutluluk ve huzur ...

18 Mayıs 2017 Perşembe



YANILGI;
Bir insanı seversiniz zaman sonra yanıldığınızı anlarsınız. Birine güvenirsiniz sizi öyle bir yerde bırakır ki ne olduğunu bile anlamazsınız kalakalır nasıl bunu anlamadım der yanılırsınız. Bir yola girersiniz yanılırsınız. Birisi için kendinizden geçersiniz bakarsınız ki hiç değmezmiş yanılırsınız. En kötüsü de hayal kırıklığı yaşadığınızda yanıldığınızı anlamaktır.
Geçenlerde hiç beklemediğim bir hayal kırıklığı çıktı karşıma. Ben onu beklemiyordum. Bir anonsun beni bu kadar üzeceğini bilmeden o güne öyle güzel hazırlandım ki. Oturduğum yerde kalakaldım. Sanki yerin dibi benim için yapılmış bir sığınak oldu oradan hemen çıkmak istedim. Ama ben onu beklemiyordum. O zamana kadar da hiç düşünmemiştim. Birde düşünseydim hayal kırıkılığım yanılgım beni öldürebilirdi. Düşündüm ki eğer o konuşuluyorsa aslında mimarı olan ben neden düşünülmedim ki?
Söyleyeyim size kendi düşüncemi; benim hayatım pekte iyi gitmiyor şu sıra. Kim ister ki böyle bir hayatı olanı en güzel zamanında yanında bulsun?
O gece benim için çok uzadı. Seller götürdü beni. Gözlerime çok şey borçluyum. Her şeyi onlara çektiriyorum. Herkes çekildi uykuya benim zamanım başladı. Ağladım, ağladım ve şikayetimi ettim. Kendim vardım başka kimse yoktu bir de rabbim. Bunu ondan başkasına yapamazdım. Cesaretim yok.
Birde buraya yazıyorum. O geceden sonra sabah bir şey olmamış gibi kalktım. Şimdide Neşet Ertaş hocamın güzel sesi eşliğinde tuhaf bir soğuklukla yazıyorum. Sanırım ağlamak iyi geldi.

Yanıldım ben yanılmam yangınım oldu. Korlar içinde kaldım.

Bitti, bitirdim.

21 Nisan 2017 Cuma



BEKLEMEK;
Hayatımız hep bir beklenti üzerine kurulu.Beslesinler diye, sevsinler diye, düşünsünler diye,
özlesinler diye, bize sıra gelsin diye bunun gibi bir sürü hayat yolunda beklentimiz oluyor.
beni düşünsün, beni sevsin, şu işim olsun, okulum bitsin, kariyerimi tamamlayayım, emekli olayım, yaz gelsin, tatil olsun, mailim gelsin, eşimi, babamı, annemi, kardeşimi, sevdiğimi, arkadaşımı derken bu liste uzayıp gidiyor. Halbuki artık çok ta beklemeye tahammülü olmayan bir nesil olmaya başlamışken bilgisayarın telefonun bile açılmasını çalmasını beklemek insanın canını sıkmakta. Biz beklemeye zorlanırken bu duyguyu birde çocuklarımıza öğretmek gerekiyor ama onların karşısında biz aslında beklemekten en çok sıkılan nesiliz.
Nasıl böyle sabırsız olduk tahammülsüzlük kapımızdan ne zamandan beri girdi ?
Ne zamandan beri ?
Bunları düşünürken bile hemen geçsin bitsin gitsin diyoruz. Ama bazen hiç geçmeyen sızılarımız yaralarımız kalıyor bizde. Üstümüzden öyle bir geçiyor ki neşemiz kalmıyor ne için mutlu oluyorduk neyi seviyor ne ile  sevincimizi katlıyorduk unutuluyor. Sonuç beklemekte öyle bence. Beklemek düşüncesi bizi o kadar sarıyor sarmalıyor ki içinizden düşünmeye başladığınızda beyin güzel hatıraları alıp yerine sıkıntıları soruları kasveti koyuyor. Sonra güzel anılar bir bir yok olup siliniyor. Bunu kendimize neden yapmaya başladık ki ?
ne zamandan beri ?
Ne kadar güzel şeyleri beklesek bile bu duygu alıp götürüyor bazı şeyleri
Anı yaşamak belki çok çok daha iyidir.Beklentileri geri plana atıp bu günün mutluluğunu yaşamak, huzuru en derinde hissetmek dileği ile...

12 Nisan 2017 Çarşamba



GEÇMİŞ ;
Hani bir çoğumuz kullanırız ya keşkeleri , şimdiki aklım olsaları, bundan sonra asla böyle yapmayacağımları , ah geriye dönebilsem bunlar olmazdıları v.b . Şimdiki aklım olsa eskiye dönsem neler yapardım diye mutlaka soruyorsunuzdur kendinze. Pişmanlık insanda ister istemez oluşan bir hal. Ben çok yaşıyorum eski zamanlarım olsa da şu aklımla geri gitsem. Bütün saçma sapan hayatıma girmiş insanlara sende kimsin diye yüzüne haykırsam bu yaşadığım yüklerden arınırım azda olsa. Hatalarımı yapmadan orada engelleyebilseydim kendimi, hafiflerdim belki her gece düşünceler boğmazdı beni. Ama sonra da diyorum ki eğer o hatalar olmasaydı bu gün ben bu akılda olur muydum. Belkide onlara teşekkür etmeliyim iyi ki hayatımda oldunuz ve bana bunları yaşattınız. Şimdi düşünemeyecektim belki benim hatalarım var diye. Ama ayaktayım onlarla yaşamaya çalışan kendine zaman bulması gereken ve çocuklarını da bu hengamede sahiplenip onlara en iyisini vermeye çalışan. Ben bunları yaşadım ama sizin çocukluğunuzda gençliğinizde böyle zedelenmeler bırakmak istemiyorum demeyecektim belkide. Geçmişe dönsem belki de kendime uzaktan bakar sonra geri dönerdim. Bazılarını yok sayar bazılarında kendime nasihat ederdim. Büyüklerimiz gibi sevmeye çalışmaktan başka yapabileceğimiz bir şey yok .Ne yaşamış olursak olalım bizim hayatımızı sevmemiz ona değer vermemiz gerek. Geçmiş anılarla dolu önemli olan iyilerini güzellerini toplamak, Hatalarımızı da yanımıza alıp kabullenmek gerek. Geleceğe bakmanız dileği ile...

5 Nisan 2017 Çarşamba

HİKAYE;
Zamanın birinde bir köyde başlayan yine bir kadın hikayesi bu. En güvenilir dediğimiz en bizden içimizde kan bağımızdan olan birinden gelen vurgunun hikayesi bu. Yalan söyler belki ama bu kadar can yakmaz diyebileceğimiz bir hikaye bu. En doğru en içten ve en yaşanmış olan hikaye bu. Yazarak anlatabilirsem ne ala bana diyeceğim bir hikaye bu.
Bir kadın hayatına başlarken neden hep 1-0 geride başlıyor anlamıyorum. Bir kadın hiç kimsenin malı değil kimsenin senedi sepeti değil kimsenin namusu hiç değil. Herkesin bir canı var o da Allah'a verilecek ona teslim edilecek bir can bu erkekte de aynı kadında da BİR CAN.
Kızımız doğar, büyür ve evlenir. Hepsi zaten bizim geleneğimize göre olağan olması gereken bir süreç. Evlilik öyle böyle işte o zamanların kabul gördüğü gibi düşe kalka bir şekilde devam etmektedir. Bu arada çocuklarda olur. Zahmetleri Çekilir. Unutmayayım evlendirilirken zaten BAŞLIK PARASI da alınmıştır o olmazsa olmaz kadın MALdır çünkü. Bu evlilik böyle devam ederken uzakta evli olduğu için anasını babasını binde bir görmeye giden bir evlat olmuştur kızımız. Tabii o zamanlar böyle herkesin elinde telefon yok. Haber alınması zor. Canımız kanımız ağabeyimiz yada kardeşimiz bir gün çıkagelir elinde acı kötü bir haberle "anam rahatsız ölüm döşeğinde acilen seni bekliyorlar". Kim koşa koşa gitmez ki ana baba denilince. Ama çocuklarına gelme demiş kardeşi yada ağabeyi. E nede olsa ölüm döşeğindeki anasına gidecek. Evlatlarını gözü yaşlı zar zor bırakıp düşmüş kanından olan adamın yanına. Şehre gelince adam demiş ki sen bin bu trene bende şimdi geliyorum. Güven çok önemli değil mi hayatımızda o da güvenmiş kanından olan adama ve binmiş trene o gelmeden daha. Halbuki bundan sonra hayatı nasılda değişecek neler olacak bilemez bilinmezliğe gittiğini nereden bilsin. Neyse oturmuş bekliyormuş tren kalkmış telaşlanmış etrafa bakınırken hala bekliyormuş bekliyormuş...
Ardından iki adam gelmiş ve yanına oturmuş. Daha ne olduğunu anlamadan adamlardan biri konuşmuş "BİZ SENİ SATIN ALDIK AĞABEYİNDEN". Artık bizimle yaşayacaksın benim karım olacaksın. Buyuz biz bu kadarız ne yazık ki hala bu şekilde yaşayan bu şekilde muamele gören sadece Allah kullarıyız biz. Hepimiz kuluz ama kulluk yönümüzü şaşırmış kullarız...
Meğerse o kanımdan canımdan dediği adam onu paraya sıkıştığı için bir kez daha satmış. Hemde evlatları var onun bir hayatı var demeden evli bir kadın demeden üzerinden pazarlık etmiş ve satmış...
Sonra nasıl bu hayata alışmış bilemem ama orada da evlatları olmuş orada da bir kocası bir evi olmuş. Şimdi sorsam size bu kadının yerine koyar mısınız kendinizi ?

Empati yapabildiniz mi yapabildik mi?

2 Nisan 2017 Pazar



MUHTAÇ ...
Hayatımız ne zaman başlar ne zaman biz artık hayatımızın sahibi oluruz ? Bence hiç...
Çünkü ;
Doğduğunda annene muhtaçsın,
Büyürken ailene,
Gençken ailene ve arkadaşlarına,
Yetişkinken işine,
Evlendiğinde eşine,
Anne veya baba olduğunda evladına,
Yaşlanınca herkese muhtaçsın...
Bu ihtiyaç ve muhtaçlık yaşadığımız sürece devam ediyor sürüp gidiyor.
Hayatımızın ne zaman sahibi olmak istersek hep bir teklik hep bir yalnızlık kapımızı çalıyor. Kimisi giriyor o kapıdan kimimiz korkup kaçıyor en çok bildiği yere kalabalığa. Yalnızlığı seçen kişi aslında ona da muhtaç olduğunu bilmeden güçlü olduğunu göstermek için seçer bu yolu. Kim ne tarafa giderse gitsin muhtaçlık her zaman devam ediyor edecek...

Mantıklı seçimler yapmak dileği ile...


10 Mart 2017 Cuma



VİCDAN AZABI...
Kimi zaman bir serzenişle kalan,
Kimi zaman ölüme sürükleyen,
Kimi zaman uykusuz geceler,
Kimi zaman asla söylenmeyen bir sır,
Kimi zaman bir ömrün felaketi,
Kimi zaman ölümden bile daha beter,

Bunun gibi bir sürü olumsuzluk eki olabilir VİCDAN AZABI. Hani bir günü bitirdikten sonra belkide mutlu bir gün bitiminde söylediğin bir kelime yada söyleyemediğin bir kelime başınızı yastığa koyduğunuz anda çıkar karşınıza. Ertesi gün ertesi gün kovalar seni sonra bakmışsın ki bütün ömrün hayatın onu düşünmekle geçmiş. Bu durum bir bakışta, bir duruşta, bir duyuşta, bir dokunuşta, bir el kaldırışta olabilir. Annenin vicdan azabı daha büyük oluyor hele çocuklarıyla ilgili bir durum söz konusuysa. O gün, o gece o ömür bitmez tükenmez azaplarla doluyor. Yürek kavruluyor. Hep böyle olur ama sanmam ki kimsede vicdan azabı olmadan yaşamış olsun. Sanki doğa gereği gibi bir hal. Bu hali yaşamamak için hayatın içinde diğer hayatlara teğet geçerek çok ta umursamadan yaşayarak olabilir sanırım. Ben hayatımı bu düzende geçiremediğim için empati çok kuramıyorum. Çok sevmek yada sevilmekte bu hali çözemez gibi geliyor bana. Çünkü sevsen de sevilsen de bu hale büründüğümüz bir çok durumla karşılaşabiliyoruz. Yaşıyoruz ya hayattayız ve yaşıyoruz. Kimse demesin ben yanlış yapmadım vicdan azabı nedir bilmem. Derse ben hemen teğetçilerden derim. Düşünüyorum
Düşünüyorum
Düşündüm
Bulamadım başka yolunu vicdanı rahat olanlardan olmak ümidi ile...


17 Şubat 2017 Cuma


RÜZGAR

Kelime anlamı havanın yer değiştirmesiyle oluşan esinti. Ama biz insanlar için bu kelime anlamından çok farklı boyutlara gelebiliyor. Esinti bazen kasırgaya ve fırtınaya dönüşmesi bizim hayatımızın da aslında değişmesiyle bağlantılı oluyor. Yaşantımız iyi yönde ilerliyorsa tatlı esintilerle geçiyor demektir. Rüzgar en güzel sesiyle tatlı tatlı yanımızda yüzümüze esiyor demektir. Sonra birden tersine dönüyor rüzgar kötü kötü esiyor yavaş yavaş sertleşiyor kara bulutlar tepemizde dolanıyor o tatlı esintinin güzel sesi değişiyor. Fırtına başlıyor. Biz onu böyle çağırdıkça o bize daha ters geliyor daha hırçınlaşıyor. Sevemiyoruz aslında keşke sevebilsek onun bu hallerini. Belki o da bize nazlanıyordur. Hırçınlığını da sevmemizi istiyordur belkide. Sorunda tam burada başlıyor işte sevemiyoruz hayatımızı da sevemiyoruz yaşadığımız zorlukların geçeceğine de inanamıyoruz. Fırtına sonra kasırga oluyor baş edemiyoruz kasırga alıyor başını gidiyor belki etkisi çok olmuyor ama biz içinden çıkamıyoruz. Yazık ediyoruz hayatımıza düşünün tek bir hayat dünyada. Çok şey söylenir bu konuda ama son söz kasırgalarımız bitti gitti siz başınızı kaldırın yukarı bakın. Güneş size gülümsüyor. 
Güneşli günlere...


11 Şubat 2017 Cumartesi

HİKAYE;
Zamanın birinde doğu illerinin bir köyünde hayata gözlerini açmış ama daha hayatında nelerle karşılaşacağını bilemeyen küçük bir kız çocuğu hikayemizin kahramanı. Zamanında karışık olan bu köyden taşınıp büyük illere göç etme zamanı gelmiş ama ailenin büyükleri dede ile göndermeyi daha uygun görmüş kahramanımızı. Sevinç başlamış küçük kızımızda yeni bir il belkide yeni bir okul umuyordu bu küçük yürek. Neden istemesin ki daha 10 yaşında. Hayaller kurmaktan hayallerinde yaşamaktan uyuyamamış bizim kız yolculuğa çıkmadan önceki son gecesinde. Ama çok mutlu neden umursasın ki? Neyse onca zaman yolculuktan sonra küçük bir gecekonduya gelmişlerdi. İlk hayal kırıklığı oraların geldiği köyden pekte farklı olmayışıyla başlamış küçük yüreğin zorlukları. Sonralarda dedesinin gözlerinin içine bakıyor okul demesi için yalvarıyordu içinden ama ilk çıkan söz sana bir iş buldum kızım artık bir bebek bakıcısı olacaksın. Boyu yaşıtlarına göre daha uzundu. Bu aslında güzel bir artıydı küçük bir çocuk için ama onun hayatında hiçte öyle olmamıştı. Çok kızdı çok ağladı ama yapamam diye diretmek olmaz ben istemiyorum okula gitmek istiyorum demek haddine miydi? Zorda olsa yapacaktı nasıl yapacağını bilmese de. Başladı gitti ilk gününe ikinci gününe üçüncü gününe dört beş derken artık alışmıştı. Bebeğin annesi ona sütünü bırakıyor Mamasını nasıl ayarlaması gerektiğini öğretiyordu. Bebek büyüdü artık dışarıda parklarda olma zamanı gelmişti. Anne burada da baya ince düşünmüş çocuğunun güneş alma zamanını topraklı parkta oynama zamanını plastik yer döşemeli parkta oynama zamanını ayarlamış hepsi saatli önüne koyulmuştu. Bu arada aldığı parayı soracaksanız o almıyordu dedesi alıyordu. Böyle böyle zaman geçti çocuk artık büyük delikanlı oldu. Tabi bizim kızda büyüdü güzelleşti akıllandı öğrendi. Çocuk büyüdüğü için bizim küçük kızımıza iş kalmadı. Artık başka bir iş araması gerekti tabii ki kimse onun okumadığı için işe alınmamasına aldırış etmedi. En sonunda bir tekstil firmasına girdi ve orada çalışmaya başladı yıllar yılları kovaladı orada eşi olacak kişiyle tanıştı evlendi çocuğu oldu...
Bilin bakalım baktığı o çocuk gibi bakabildi mi kendi çocuğuna ?
Bilin bakalım gerçekten istediği gibi yaşayabildi mi evliliğini ?
Bilin bakalım gerçekten mutlu oldu mu ?
BEKLENTİ;
Bir hayat yaşayacağımız ve yaşamakta olduğumuz. Doğduğumuzdan beri beklentilerimiz hiç bitmiyor. Önce beslenmek için ağlayarak bizi doyurmalarını bekliyoruz. Sonra doyurulmak yetmiyor bizimle oynasınlar gezdirsinler sevsinler istiyoruz. Sonra bizim gibi kimse olmasın ben özelim bunu herkes bilsin diye bekliyoruz. Bu gerçekleşiyor mu gerçekleşmiyor mu işte orası da hayattan beklentimizin bize verdiği kadar oluyor. Memnun olduğumuzda oluyor hayata kızıp bağırdığımız kendimize ailemize arkadaşlarımıza kızdığımız da oluyor ama hep biliyoruz ki asıl bizde bitiyor bu beklenti. Ne kadar fazla beklersek hayattan aileden arkadaşlardan kendimizden o kadar zorlanıyoruz yaşamakta. Kabul edelim arkadaşlar her kes yaşamdan beklentisinin yüzde kaçını bulabiliyor ki?
Nereden başladıysak yine oraya gitmeyecek miyiz? Neden bu kadar zorlanıyoruz ki ölümlü olduğumuz bu hayatta bu kadar zorlanarak yaşamaya?

Bu soruları kendime soruyorum bulmak cevaplamak bazen kolay bazen zor oluyor...

Zorlanıyorum...